Davetiye…

‘Hayata gelmek!’ ne demek? ‘Doğmak?!’ ???

Yaşamak…

BENi yaşamla tanıştırmak ve yaşamı deneyimlemek…

Ya da yaşamı, BENi tanımaya davet etmek?

Keşfetmek?

Hangisi doğru?

Her ne kadar maddesel bir alemde olsak da bugün bilimsel olarak kanıtlanan şu ki tek gerçek şey ‘enerji’.

Yokluk sahası!

Varolma ihtimalinin deneyimlenmesine ise biz ‘yaşam’ adını veriyoruz.

Bizler enerji varlıklarız ve birbirini iten iki ve/veya daha fazla enerjinin bu çatışma/çarpışma alanlarını katı cisimler olarak algılayıp, BİLİNÇ in bütünü içine alan ve itmenin aksine büsbütün kapsayıcı halinin geçici ilüzyonuna ise ‘beden’ ismini veriyoruz. Ve bu ‘maddesel kurgunun’ içinde adı ‘insanlık’ olan bir deneyimin spiritüel, bedensel ve zihinsel bilgi akışını tecrübe edip ÖZün bilgelik yolculuğuna devam ediyoruz. Dünya bir durak, BİLİNÇ deneyimi için bir işçi kıyafeti gibi beden dediğimiz şeyi dünya mesaisi için giyiyor ve mesai sonunda bu kostümleri ait oldukları yerde bırakıp yolculuğa devam ediyoruz.

Duygular bilgileri derinlikli bir bilgeliğe çevirmenin yazılımdaki kodları gibi gözüküyor ki ‘acı’ da bunlardan biri. Ancak ‘ızdırap’ bir seçim…

Gündem yoğun…

Taraflar görünür…

Hırslı, apatik, üzgün, mutlu, kırgın…

Görüyorum, duyuyorum…

Peki ben ne hissediyorum?

Günün getirdiklerini ve duygusal olarak hangi deneyimin hizmetini ne yönde alacağımı bulmayı amaçlarken konu buralara kadar geldi. Paylaşmak istedim…

‘Kalbim kırıldı!’

İçimi içimden böyle duydum… Böyle dedi BENe, BEN deneyimini yaşayan yanım.

Duyulmadığımı hissediyorum… Peki bu gerçekten öyle mi?

BEN sandığım şey kırgın… Küsmesin diye yazmak istedim; kendimi kazmak…

Küsmeyin diye…

Küsmeyin…

Endişe etmeyin…

Duyulmadığını hissetmek acı verici…Bütünün iyiliğini kişinin kendi penceresinden gördüğünce dilemesi ve katkıda bulunmak için, çağırmak için seslenenip, sesinin sağır duvarlara çarpıp döndüğünü görmesi, öyle ZANnetmesi,hissetmesi küsmesine sebep.

Küsmesin, küsmeyin…

Büyük resmi hiçbirimiz görmeyip sınırlılığımızla hesap yaparken, çaba enerjisindeyken;düzenin, bütünün, bizim hayrımıza ve dönüşmesi gereken yanlarımıza vurgu yapacak şekilde hizmet etmeye devam ettiğini gözden kaçırmamız çok olası. Çetin Çetintaş (benim kıymetli Master’ım) şöyle der: ‘Sen olanın içinden sana hizmet edeni seç, al!’.

Bugün en çok da bunu duymaya ve tecrübe etmeye ihtiyacımız var sanırım.

Hizmeti reddetmek, çabamıza küsmek olur.Biz henüz görmüyoruz diye dönüşüm olmuyor demek değil. Şüphesiz dönüşüyoruz, fikirlerin ötesine, bilinçli olmaya çalışmanın ötesine geçebilirsek; BİLİNÇ olduğumuzu kendimize hatırlatabilirsek, öz-dinleme halini pratiğimizle derinleştirebilirsek ‘duyulmuyorum!’ şikayet perdesini aralarız.İçini içinden duyan, hizmetini tamamlamış olanı bırakmakta güçlük çekmez. Hayallerini ‘Olması gereken’ zanlarıyla sınırlamayan; aksine ‘hayal’de bir gerçeklik zerresi olduğunu, yokluk sahasında VARın bir parçası olarak deneyim kaydettiğini ve geçiciliğin maddesel düzlemde tek mutlak gerçek olduğunu kendine hatırlatan ‘yaşam’ı deneyimleyebilir, hayalkırıklığına uğramaz.

Hz Mevlana kalbi kırık olduğunu söyleyip kendisinden sorana sual eder: ‘Sen uzattığın eli tutmadı diye O’na mı, tutulmayacak eli uzattın diye kendine mi kızgınsın?’

Yardım değil -haşa-ve fakat şefkat elini kendine uzatan hayali sükuta uğramaz; rıza makamına yaklaşır. Yogada hava elementini en çok da bu sebeple çalışırız. Bu element güzel duyguların tecrübe edilmesi ile ilgilidir ve Rıza haline açılan bir kapıdır. Zira o soyutla sözüm oma somut arasındaki geçiş halidir.

Olana razı olmak, her an değişimin gerçekleştiğini görmemizi sağlar!

Memnuniyet değiştirmeyi istememek değil öz çabayı, hakkını verme halini takdir ve bu çabasız çabayla hayr kapısının her an açık olduğunu kabul etmektir.

Razı olmak, kişinin bulunduğu yerden başlamasıdır.

Şimdi buradasın! Buradayız!

Tek gerçek bu.

Yaşam an’dadır.

Kendiliğini ve kendindenliğini yaşama davet etmek, kendini gerçekleştirmektir. Yaşamı KENDİne davet et!

Yalnızca senin verebileceklerin olduğu için buradasın!

Sevgiyle…

Cath

Yorum bırakın