İnşirah…

Bir önceki sohbetimizde hayallerden bahsettik.

Hayallere daldınız mı? Yazdınız mı?

Peki hayallerinizin kaçını ömrünüz vefa ederse yapabileceğinizi, gerçekleştirebileceğinizi düşündünüz mü? Şimdi şöyle bir gözden geçirseniz… Kaç tanesi yapılabilir gibi?

Çok mu zor?!

Çok mu çaba gerek?!

Hayal olarak kalsa -nasıl olsa hayal etmek bedava- mı?

Kalbinizin, zihninizin ve tüm varoluşunuzun mükemmelliğinden ve sınırlı olduğuna inandığınız sınırsızlığınızın görkeminden, rızkınızın ömür süresi halinden ve dünya üzerindeki deneyimleyebileceğiniz ihtimal ve tecrübelerinizden (tüm muhtemellerden) hırsızlık ettiğinizi düşünmezsek; evet bedava!

Şu anda bu satırları okuduğunuz dijital platform bir hayaldi, birinin hayaliydi!

Ve elinizde tuttuğunuz telefon, üzerinizdeki giysi, kullandığınız parfüm… Aldığınız eğitim, yaşadığınız ev, arabanız, diş fırçanız… Ne varsa cismi olarak gördüğünüz ve deneyim olarak biriktirdikleriniz de öyle…

Her birimiz imkansız varlıklardık; Rab murat etti, irade gösterdi, ‘Ol!’ dedi, eyleme döktü, mümkün olduk! Her birimiz tek VAR’ın yok hükmündeki muradıyız. Yokluk aleminde var olabilmemiz de bir hayal, murat, eylem sürecinin sonucudur. Peki burada bir hikmet yok mu? Hayal etmek, murat etmek, eyleme dönüştürmek Allah’ın sünneti ise bunu bilerek teşebbüs etmek en başta kalbi tatmine yani mutmayine, huzura sebep olmaz mı?

Hadi biraz konuşalım…

Aristoteles diyor ki: ‘ İrade istekten geçer.‘

Ve bir hayali gerçekleştirmek için izlenmesi gereken yolu özetleyecek olursak şu adımlarla tarif ediyor:

 

1.Bedensel farkındalık+Özbilinç

2.Arzu+İrade

3.Karar

4.Sorumluluk

Bu adımlar izlendiğinde ‘hayal kategorisindeki’ herhangi bir eylemsiz eylemi, gerçeğe dönüştürebileceği, hayata geçirileceği kanaatinde.

 

Çevik Yaşam’ın Çevik olmasının sebebi; ‘gerçeğe’ odaklı bir oluş mekanizması önermesinde.

Şöyle ki:

‘Şimdi! Burada! Kendinde!’ ile başlamayı öneriyor!

‘Öneriyor!’ olması, insanın nefsine duyurmadan ruhunun letafetine hitap edip, özbenliği/özbilinci harekete geçirmek istemesinden! Çünkü bu önerme, başka türlüsü mümkün olmayan bir

‘Gör! Kabul et!’ emri niteliğinde!

Tıpkı Aristoteles’in dediği gibi! İlk adım ‘öz bilinç’.

(Bedensel farkındalığa ise bir başka sohbetimizde uzun uzun değineceğiz.)

Peki! Şimdi, burada ve öz bilinçle ‘neyi hayal ettiğini’ bilen kimsenin ikinci adımı ne olmalı?

Adım yok! Soru var:

‘Ben bunu istiyor muyum?’

‘Peki ben bunu gerçekten istiyor muyum?’

Arzu var ise, irade inanın kolay!

Bir kez istediğinde insan, cezbedildiğinde, cezbeye  geldiğinde doğanın kanunlarını kendine uydurabilecek, değiştirebilecek, başkalaştırabilecek güçte!

Öyle değil mi?

Peki içinde yaşadığımız kanunlar ‘doğa kanunları’ mı?

Yoksa insanın haddini genişletebileceğinin ve hatta haddini aşabileceğinin ve bunu kendi varlığını dahi tehdit edebilecek nitelikte yapabileceğinin ispatı mı?

Karar verildi! İsterse insan; yapabilir!

‘Yapabilmek!’ o zor mu peki? Eyleme geçmek ?

Eylemin ilk adımını görebiliyorsanız eğer; o da kolay!

‘İlk adımını’ dedim, çünkü hepimizin genellikle yaptığı bir hata var; ilk adımı atmadan daha, varılacak noktayı kestirmeye çalışmak !

Bunun da epey havalı bulduğum bir ismi var : SONUÇ ODAKLI olmak!

Ve lakin yalnızca nefes almak suretiyle ‘canlı’ sıfatını almayan ve deneyen, deneyimleyen, yaşayan, tökezleyen, insan ve doğa faktörlerinin kelebek etkisini, entropiyi, evrimi bilen, tabiri caizse ‘yaşayan’  her kimse bilir ki :

SONUÇ yoktur, süreç vardır!

İyi ki de öyledir ! Yoksa hiç öğrenmez, keşfetmez, yazmaz, yaratmaz, gelişmezdik!

Sorumluluk alamazdık!

Özgür olamazdık!

Yolda olmak, yol ayrımında seçim yapabilmek bizi özgür kılar!

Tamam, son yok, öngörü oluşturulabilir ve bu öngörü ve işleyiş planı, atılan her adım, çevresel ve içsel faktörlerle de değiştirilip esnetilebilir bunu anladık; peki ilk adım ne! En zoru o !

Hayal etmeye de hakkımız var; yolda hayalin biçimini değiştirmeye de, adım atışımızı değiştirmeye de… Kaybolmaya da! Deneyimin ‘dünyada olmak’ kısmında varılacak tek nokta var zira! Geriye kalan; yol, yolculuk, tecrübe…

Cevabını ben vermedim, verilmiş olan ilahî mesajı iletmek için vesile edilmekten  şeref duyarım;

 zira o yanıt : İNŞİRAH!

 

‘En zor adımı, yapılacak en zor şeyi düşünüyorsanız adım atamazsınız! Burada size ikili düşünme tekniği öneriyorum; zor olan bir şeyi yapacağınızda yanına keyif alacağınız basit bir ön adım ekleyin. Öyle bir adım mutlaka vardır: dikkatle bakarsanız görürsünüz!’

 

Bir eğitim günü Mustafa Acungil bunu söylediğinde gözlerimden yayılan parıltı öyleymiş ki sonrasında kıymetli hocam bunu dile getirdi, ben de sebebini açıkladım.

Mustafa Acungil bunu söylediğinde ben tek bir sözcüğü notlarıma ekledim -oysa ki uzun uzun not almayı severim-.

O sözcük şu idi: İNŞİRAH!

Senelerce okuduğum İnşirah Suresi’nin bana bunu anlattığını hiç anlamamıştım zira; o gün manasını kalbime ayan etti, ışığıyla şereflendirdi. Kalbim ferahladı! Surenin ismi de iniş vesilesi de bu üstelik! Kalbi genişletmek, ferahlatmak!

İlahi kelam her mümine inmiştir , rahmet her an yağar, Zat kuluyla her an konuşur, mazharın istidadı ne ise o kadar çeker rahmeti üzerine! Analitik, mekanik bir yaklaşım yaklaştırır mı insanı Nur-u İlahi’ye? Özündeki niyet ferahlatmak ve rıza (önceki sohbetlerde bahsetmiştik) ile adım atmasını sağlamaksa insanın, tıpkı Çevik Yaşam’ın yaptığı gibi, yaklaştırır elbet!

Sûrede öyle buyuruluyor:

‘Demek ki bir zorlukla birlikte bir kolaylık vardır!

Muhakkak(!) ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır!’

Ardında, öncesinde, yanında değil! Birlikte! İç içe! O günden sonra bu kutsal sureyi eskisi gibi okumadım hiç! Çünkü ben de artık eski ben değildim.

An!

O idrak anı!

Ve değişti her şey!

Değiştim!

Değişmek zordu oysa!

Bir zorlukla ‘birlikte’ kolaylık olduğunu mekanik bir söylemden İlâh kendisi duyurdu!

Ve İlahi kelam bu vesileyle zahiri olarak da kendini eğitime kattı!

Eğitim de ‘yaşayan, gelişen, değişen ve çevrimlerle dönüşen bir canlı’ mekanizma olarak artık eskisi gibi olmayacak!

‘Çok zor!’ dediğiniz her ne varsa önünüze koyduğunuz; onunla ‘birlikte’ size keyif verecek bir kolay adım ekleyin! O kolaylığın içinize akan sevinç ve teşvik hali ayağınıza güç olsun ki güç gözükmesin, öyle görmeye meylettiğiniz için güç olmasın yolunuz!

Biz yolları da, insanları da, deneyimleri de ‘olduğu gibi’ değil; ‘olduğumuz gibi’ görürüz.

Kolaylaştırıcı kimliğimizi kendi yolumuzu deneyimlemek için kullanırsak; yolda önümüze çıkan her şeyi de öyle görme, kabul etme, razı olma eğiliminde oluruz!

Öyle diyor Hadis-i Kutsî : ‘Zorlaştırmayın, kolaylaştırın!’

Ve öyle diyor Mevlana Celaleddin: ‘ Neyi arıyorsan, O’sun sen!’

Kolayı arayarak, kolaylaştırıcı olabiliriz ancak…

Ve ancak o halde su gibi gerekirse durur, dolar, taşar; gerekirse çevresinden dolaşır, gerekirse de aşındırır yol buluruz.

Akışta değil, akışın kendisi oluruz!

Su gibi olur dünyadaki deneyimimiz; hem dalgalanır hem durulur; temaşa ile bir oluş halinde olur ve kolaylıkla, gönül ferahlığıyla oldururuz.

Gönlünüzü açın…

Kendinize merhametli olun; kolayı görün ve seçin ki kolaylaşsın yolculuğunuz…

B.Leila

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: